Tavsiyemiz
Filtreler
Hizmet Kategorileri
Sağlık
blog-image tavsiyemiz

1 Günde Dolu Dolu Venedik

1 Günde Dolu Dolu Venedik

author
Admin
24/10/2024

Dar sokakları, kanalları ve tarihi binalarıyla şehirde kaybolmayı sevenlerin hoşuna gidecektir. Üstelik trafik derdi ya da araç gürültüsü de yok. Tren ve motorlu taşıtlar sadece Venedik’e ulaşım için kullanılıyor. Kişisel aracınızla geldiyseniz de, aracınızı belli yerlerde bırakıp seyahatinizi araçsız sürdürmeniz gerekiyor. Vaktiniz çok sınırlıysa ve mümkün olduğu kadar fazla yer görmek istiyorsanız, vaporetto’ları kullanabilirsiniz. Turistler için biletler normale göre daha pahalı olsa da, gondollara kıyasla oldukça ekonomik kalıyor.

 

 

Harita ve Yön Bulma

Her ne kadar harita ve navigasyonlar olsa ve tabelalar şehri donatsa da, yabancılar için şehirde yön bulmak pek de kolay olmuyor. Ben şehir turu için San Marco Meydanı’nın ve Büyük Kanal’ın üstündeki ünlü Rialto Köprüsü’nün yerini iyice öğrenerek, onlara göre bir rota çizdim. Bu iki yeri başlangıç noktası olarak kullanmam, bana pek çok açıdan yardımcı oldu.

 

 

Müzeler ve Katedraller

Gezmeye San Marco’dan başlamak daha pratik olacaktır. İlk durağım, Assassin’s Creed oynayanların iyi bileceği Campanile di San Marco (Aziz Mark’ın Çan Kulesi) oldu. Şehrin simgelerinden olan kule 98.6 metre yüksekliğinde ve tepesinde Cebrail Melek’i simgeleyen bir heykel bulunuyor. Kuleye merdivenle çıkış kapatıldığından, görevli eşliğinde asansörle çıkıyorsunuz. Sonrasında ise inanılmaz bir manzara sizi bekliyor. Sembol binalardan, katedrallerden, minik adacıklara kadar birçok yer rahatlıkla görülebiliyor.

 

Murano adasındaki cam sanatkarlarının yaptığı hediyelik eşyaların satıldığı dükkanları da San Marco meydanında bulmak mümkün. Ancak hediyelik eşyaların ara sokaklardaki dükkanlardan alınması daha uygun olabilir. Yine San Marco meydanında bulunan, altından Zodyak simgelerinin olduğu Saat Kulesi de gözden kaçırılmamalı.

 

Meydan içindeki Aziz Marco Bazilikası’na giriş ücretsiz, fakat hazine ve müze gibi bölümlerinin her birine giriş ücreti var. Fotoğraf çekmek yasak olsa da, birçok kişi bu kuralı ihlal ediyor. Çantanızı ise kesinlikle bırakmak zorundasınız. Bazilika’nın karşısında, Venedik Arkeoloji Müzesi’ni de kapsayan Museo Correr bulunuyor. Venedik’teki tüm müzeleri gezmeye kararlıysanız ve fazla gününüz varsa, Venice Card almanızı tavsiye ederim. Museo Correr’de bu kart geçerli. Normal giriş ise 16 Euro ve yine çantayla giremiyorsunuz. San Marco meydanında yer alan bir diğer önemli nokta ise Venedik’in eski yönetim noktası olan Palazzo Ducale (Dükler Sarayı). İçinde saray ile hapishaneyi birbirine bağlayan Ahlar Köprüsü’nü gezebileceğiniz için kesinlikle ziyaret edilmesi gereken yerlerden. Venice Card’ın geçerli olduğu sarayın giriş ücreti ise normalde 24 Euro.

 

Basilica di San Giovanni e Paolo (Aziz Giovanni ve Paolo Kilisesi), İtalyan-Gotik mimariye sahip, tuğladan bir yapı. 14. yüzyılda yok olan ilk kiliseden sonraki yapım 15. yüzyılın ilk yarısında tamamlanıyor. İçinde yağlı boya tablolar, anıtlar ve kutsal emanetler bulunuyor. Karıştırılmaması gereken San Giovanni in Laterano ise Katolik dünyasının ana kiliselerinden biri. Barok stilin ağırlıkta olduğu bazilikaya beyaz ve gri renkler hakim. Girişindeki yeşil kapılar ise Roma’dan getirtilmiş.

 

Tarih derslerinden az çok bildiğimiz üzere, Venedikliler denizcilikte oldukça ileriydi. Hal böyle olunca, Denizcilik Müzesini gezmek de farz oldu. Dört katlı olan bu müzede 1728 yapımı Bucintoro gemisi yer alıyor. Son katında Vikinglerin çalışmalarının yer verildiği müzede, Osmanlı gemi maketi ve Birinci Dünya Savaşı’ndaki üniformaları da görmek mümkün.

 

Venedik Maskeleri

Venedik, kanalları kadar el yapımı maskeleriyle de ünlü. Hatta bir maske festivali bile var. Şehirde sık sık denk geleceğiniz hediyelik eşya dükkanları da maske üzerine. Bu maskelerden uzun burunlu olanları, Veba döneminde doktorlarca kullanılmış. Accademia Köprüsü’nün yakınlarında, Dorsoduro’da tesadüfen bir maskeci buldum. Stanley Kubrick’in ünlü filmi Eyes Wide Shut (Gözü Tamamen Kapalı) filminde kullanılan maskeleri yapan yer burasıymış ve camında Tom Cruise’dan Nicole Kidman’a birçok ünlünün teşekkür notu ve imzası duruyor. Filmin hayranlarının kaçırmak istemeyeceği düşüncesindeyim.

 

Accademia, Venedik’te görülmesi gereken en önemli yerlerden. Önceden sanat okulu olan Accademia’da Bellini, Mantegna, Antonello da Messina, Titian ve daha birçok sanatçının başyapıtları sergileniyor. Venice Card burada da geçerli.

 

Vaktiniz kalırsa Ca’ D’Oro (Palazzo Santa Sofia) Sarayı’nda bulunan Franchetti Galerisi’ni de ziyaret etmenizi öneririm. Gotik stildeki dış görünüşüyle bu muhteşem saray, Altın Ev olarak da biliniyor. Son durağım 17. yüzyıldan kalma San Maria della Salute oldu. Veba salgınından sonra Meryem Ana’ya ithaf edilen barok kilise, şehrin önemli simgelerinden biri. İçerisinde ünlü ressam Tiziano’nun da çalışmaları var. San Marco ile Büyük Kanal arasında yer alıyor.

 

Yeme-İçme

Yemek konusunda ilk gün tatsız ama çok önemli bir deneyim edindim. Kesinlikle turistik yerlerde yemek yememek gerekiyor! Özellikle de ünlü Rialto Köprüsü’nün etrafındaki yerlerde. Ortalama bir aperatif (antipasti) ve ortalama bir makarna için çok yüksek bir hesap ödemek zorunda kalabilirsiniz. Öncelikle, İtalya’da birçok yer %12 servis ücretini hesaba kendiliğinden ekliyor. Buna ek olarak bahşiş bırakmanızı da isteyebiliyorlar. Bazı yerler ise bu %12 yerine kendileri bir servis ücreti belirliyor. İlk yemek acemiliğini bu şekilde atlattıktan sonra, ikinci deneme için Foursquare puanına güvenerek gittiğim yer oldukça sıcak ve ekonomikti. Getirilen pizza, İtalya’ya yakışır derecede lezzetliydi. Ben denediklerim arasında en çok domatesli olanları beğendim ama mantarlılar da başarılıydı. Yaşadığım deneyime dayanarak, yemek yiyeceğiniz zaman, wifi kullanabileceğiniz bir yer bulup, Foursquare gibi programlardan, puanı yüksek olan yerleri seçmenizi öneririm. Hatta wifi bulduğunuz ilk yerde yemek yiyeceğiniz yerlerin bir listesini yapın. Çünkü Venedik’te ücretsiz wifi sağlayan yerler fazla değil.

 

Kafeler, en azından benim gördüklerim oldukça geç açılıyor. Şehir turunuza başlamadan önce bir sandviç atıştırıp, sabah kahvesi içmek isterseniz, çok fazla yer dolaşmanız gerekecek. Mekanların servise başlama saatleri genellikle 11. Ara sokaklarda erken açılan yer bulma şansınızın daha yüksek olduğunu da söylemeliyim. Venedikte en bilinen kafe, San Marco meydanındaki Caffe Florian ve dünyanın en eski cappuccino’sunu servis etmiş mekan olmasıyla ünlü. Gran Caffe Quadri de oldukça ünlü ve aktörler, sanatçılar tarafından da ziyaret ediliyor. Fiyatlar makul sayılmaz ve hesaba müzik parası da ekleniyor. Ara sokaktakiler dahil olmak üzere, kafelerde oturmak ve ayakta kalmak fiyat açısından fark ediyor. Bu nedenle birçok kişi yiyeceğini içeceğini alıp ayakta tüketmeyi tercih ediyor. Bazı yerlerde ise istediklerinizi aldıktan sonra, kanalların duvarına koyarak manzara eşliğinde karnınızı doyurup, bir şeyler içebilirsiniz.

 

Cantine Gia Schiavi

Accademia’ya gitmeye çalışırken Cantine Gia Schiavi isimli muhteşem mekanı gördüm. Kanala karşı kanepeler ve ev yapımı şarapla ziyafet çeken birinin, “Venedikte bulabileceğiniz en iyi yer” demesiyle içeri girdim. Kendisine büyük bir teşekkür borçluyum. Dışarıdan bakınca da salaş ve sıcak görünen bu yerde, makul fiyatlara inanılmaz lezzetli atıştırmalıklar ve onlarca çeşit şarap satılıyor. Çalışanları da samimi. Tüm çeşitlerden tatmaya çalıştım ve favorilerim İtalyan peynirli kanepeler ile salamura balıklılar oldu. Dorsoduro bölgesinde olan bu şirin mekanı ısrarla tavsiye ederim.

 

Tatlılar ve Alışveriş

Tiramisu, ilk kez Venedik’te yapılmış olan bir tatlı. İyi bir yerde muhteşem bir tiramisu yiyebileceğinizi düşünüyorum. Tatlı olarak dondurmayı da es geçmemek lazım. Tiramisudan orman meyvelerine, birçok farklı çeşit dondurma bulabiliyorsunuz. İtalyan şarapları meşhur olsa da, likörleri; özellikle Mellone ve Limoncello tadılmalı. Mellone, kavun aromalı ve yüksek alkollü bir içecek. Bu yüzden küçük bardaklarda tadımlık olarak ikram ediliyor.

 

Alışveriş

Şehrin tüm pahalılığına rağmen alışveriş yapmak isteyenler için; Armani, Prada gibi moda devlerinin mağazaları da rahatlıkla bulunabilecek yerlerde. Alışveriş denilince, Rialto pazarına da bir uğrayıp bakmak gerek. Son olarak, Venedik’in her tarafının güvercinlerce sarıldığını belirtmeliyim. Oldukça iri olan bu güvercinler şehrin adeta gizli sahibi. Her yere rahatlıkla girebiliyor ve insanlardan kesinlikle çekinmiyorlar. Bu nedenle dışarıda yemek yerken dikkatli olmanızda fayda var.