Şövalyeler Adası Rodos
Şövalyeler Adası Rodos
Fethiye’den bir buçuk – iki saatlik bir feribot yolculuğuyla Rodos’a geçilebiliyor ve dilerseniz konaklamalı ya da günübirlik ziyaret edilebiliyor.
Vizesi olmayanlar için kapıda vize alma şansı var. Fakat bana sorarsanız vizenizi alıp Rodos’a gidin derim. Zira kapıdaki kalabalığı görünce, siz de benimle aynı fikirde olacaksınızdır eminim.
Rodos büyük bir ada olmasına rağmen, yapılacak aktiviteler sınırlı. Özellikle yaz aylarında tercih etmenizi öneririm, çünkü gerçekten masmavi bir denizi ve harika kıyıları var. Dolayısıyla deniz tatilini hem yurt dışında hem de çok yol kat etmeden yapmak isteyenler için ideal.
Adaya vardığınızda Rodos’un neden vakti zamanında Osmanlılar tarafından çok zor fethedildiğini çok iyi anlıyorsunuz. Adanın girişi surlarla ve kalelerle çevrili. Surların içinden girip, eski şehre ulaşıyorsunuz. Eski şehirde envai çeşit turistik dükkanlar, mekanlar ve restoranlar var. Aslında bu bölgedeki dükkanların Marmaris, Kuşadası gibi yerlerdeki turistik dükkanlardan pek farkı yok. Hatta öyle ki, satılan hediyelikler bile hemen hemen aynı. Tek fark, aynı figürdeki magnetin üstünde Marmaris yerine Rodos yazması. Ama yine de eski şehrin Arnavut kaldırımlı dar sokaklarında yürümenizi, bu atmosferi solumanızı, Şövalyeler Sokağı’nda gezmenizi mutlaka öneririm. Dükkanlar benzer olabilir ama adadaki atmosfer çok farklı.
Rodos’un meşhur Şövalyeler Sokağı’nın tarihi 14. yüzyıla kadar dayanıyor. Bu sokaklarda gotik mimariyle yapılmış birçok tarihi bina görebilirsiniz. Binaların özelliği adaya gelen şövalyelerin bir araya geldiği ve konakladığı yerler olmaları. Binaların üzerindeki armalardan hangi ülkelerin şövalyelerinin orada konakladığını anlayabilirsiniz. Bu binalardan biri ise günümüzde Rodos Arkeoloji Müzesi olarak hizmet veriyor. Daha detaylı bilgi için müzede saatler geçirmeniz mümkün.
Rodos sokaklarında harika fotoğraflar!
Rodos’un kıyıları kadar, eski şehrin sokakları da mükemmel kareler yakalamanıza olanak sağlıyor. Arnavut kaldırımlı dar sokaklar, surlar arasında geçiş yapabileceğiniz dev kemerler, tarihi sokaklara Bob Ross dokunuşu katan büyük yemyeşil çimenler bir arada mükemmel bir kompozisyon yaratıyor. Eğer fotoğraf çekmeyi seven biriyseniz, bu adada sizin için malzeme çok!
Ada yemekleri mükemmel
Adada kaldığım süre boyunca hiç kötü bir şey yemediğimi gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Zaten Yunan mutfağı bizim damak tadımıza oldukça yakın. Onların Greek Coffee dediğine biz Türk Kahvesi derken, arada çok büyük uçurumların olması da beklenemezdi zaten. Adadaki restoranların en büyük artısı, her şeyi taze, vaktinde ve doğru şekilde hazırlayıp sunmaları. Durum böyle olunca, pişmiş domates ve zeytinyağına ekmek banmak bile ayrı bir keyif halini alıyor. Adanın üç önemli restoranı var. Bunlar TAMAM, Cuisine ve Kerasma. Üçü de Yunan yemekleri yapıyor. TAMAM ve Cuisine tamamen geleneksel yöntemlerle hazırlıyor çeşitlerini, Kerasma ise füzyon mutfağına ağırlık veriyor. Fiyatlar TAMAM ve Cuisine’de daha makul. TAMAM’ın mezeleri, deniz mahsullü makarnaları ve kuzu etli eriştesi efsane. Yemekten sonra ikram ettikleri tatlı ve mastika ise keyfinizi ikiye katlıyor.
Adada balık yemek isteyeceksinizdir muhtemelen. Adada balık deyince gidilebilecek en doğru adres Stegna köyü. Eğer araç kiralarsanız, sahil yolu boyunca devam ederek ortalama yarım saatte ulaşabilirsiniz buraya. Stegna kıyısı boyunca birçok restoran var. Size önerim yol boyunca devam edip, yolun en sonundaki Perigiari’ye gidin. Burası pek turistik olmayan, kendi halinde bir balık restoranı. Her şey çok taze ve lezzetli. Yemeğin sonunda ise ikram olarak rakı getiriyorlar. Rakıyı minik bardakta sek olarak getirdikleri için, tekila sanıp shot yapmaya çalışmayın sakın…
Yerel bir tat arıyorsanız eğer burada rouzeti balığını deneyebilirsiniz. Bu balık söylediklerine göre yalnızca burada çıkıyormuş. Tadı bizim barbunya balığına çok benziyor. Fakat üzerindeki bol sarımsaklı sos ve pişirme şekli balığın tadını oldukça değiştiriyor.
Tam bir plaj cenneti
Rodos’ta en ideal vakit geçirmek şekli, kesinlikle denize girmek diye düşünüyorum. Biz biraz havanın gazabına uğrayıp iki günümüzü fırtınayla boğuşarak geçirdik. Ama siz planınızı yaparken hava raporunu sıkı bir gözden geçirin derim.
Adada plaj çok… Feribottan indiğiniz andan itibaren masmavi kıyılarla karşılaşıyorsunuz. Bu durum gerçekten hayret verici. Deniz trafiği yoğun olan bir yerde kıyıların bu kadar temiz kalması şaşırtıyor insanı. Çok uzaklara gitmem, kıyıdan kıyıdan yüzer keyfime bakarım derseniz bu civardaki plajlarda zaman geçirebilirsiniz.
Bir de merkezden yarım saat uzaklaşınca başlayan efsane plajlar serisi var. Kalithea Springs, Anthony Queen Beach ve St. Paul’s Bay bunların en önemlileri. Kalithea Springs büyük bir tesis. Birden çok alanı var. Denizi kumlu olmakla birlikte, sahilde büyük kaya parçaları da var. Bu kayalar akvaryumda yüzüyormuşsunuz hissi yaratıyor. Özellikle denizin dibini izlemek için ideal.
Anthony Queen Beach tek kelimeyle harika. Dalgaların oyduğu masalsı bir koy burası. Tepeden bakınca harika bir manzarası var. Sahil kıyısı taşlık, denizin içinde de dev kaya parçaları var. Burada da suyun bir akvaryum kıvamında olduğunu hissedeceksiniz.
Rodos’taki favorim ise St. Paul’s Bay’di. Çok fazla turistin olmadığı sakin bir koy burası. Denizi tamamen kumluk. Giderseniz buraya uğramadan dönmeyin derim.